Turizm, turistik bölgelerde yaşayan yerel halk üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Yerel halk için önemli bir gelir ve istihdam kaynağı olabilir. Turizm, temelde bir bölgenin toplumsal yapısı, doğal ve kültürel mirasına bir tehdit durumu da yaratabilir. Ancak, iyi planlandığında ve yönetildiğinde yerel halkın korunması için önemli bir güç teşkil edebilir. Bu etkiler, 1992’deki Yeryüzü Zirvesi’nde kabul edilen “Gündem 21’in” içerdiği, turizm sektörünün sürdürülebilir gelişim ilkelerini birleştirme gerekliliğinin tanınmasına yol açmıştır. Yerel Gündem 21 bağlamında turizm için başarılı bir strateji ve çalışma planının üç unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki; hem toplumda turizm için yön saptamak, hem de bunu geliştirebilmek için birlikte çalışmada paydaşların katılımı etkili kılabilmektir. İkincisi; sürdürülebilir turizm için; paydaşların görüşlerini yansıtan ve turizm yönetiminin turistik bölgede düzenli yönetim fonksiyonları ile birleşmesini sağlayan, daha kapsamlı bir sürdürülebilir gelişim stratejisi içerisinde, bir yön tespit etmektir. Üçüncüsü ise; bölgede turizmin ekonomik, sosyal ve çevresel sürekliliğine yol gösterecek, strateji ile uyumlu, bir takım çalışmaları saptamak ve uygulamaktır.
Sürdürülebilir eko-turizm, bu turizm türüne katılan tüm taraflar arasında etkili bir işbirliğini ve koordinasyonu oluşturacak etkili sistemlere ihtiyaç duymaktadır. Çevre ve toplumsal konularla ilgili kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve diğer oyuncular aralarında eko-turizm aktivitelerini düzenleyecek bir anlaşma yaparak sürdürülebilir eko-turizmi yürütecek ve kontrolünü yapacak bir üst örgütün kurulmasını sağlarlar. Eko-turizmin geliştirilmesi ve yönetimi için eğitim faaliyetleri bir ön koşuldur. Şirket yöneticileri ve çalışanları, yerel halk, eko-turizmin sürdürülebilirliğin ve bu alandaki finansal yönetimin genel özellikleri hakkında eğitim görmelidirler. Örneğin, eko-turizm bölgeyi dolaştıracak yöre insanları arasından kaliteli rehberlere ihtiyaç duymaktadır. Bölgeye giriş ücretinin belirlenmesi ve eğitim kalitesi eko-turizmin gelişimi için yaşamsal önem taşır. Eko-turizme katılan uluslararası aktörlerin (ulaştırma, tur operatörleri, çevre örgütleri, vb.) arasındaki koordinasyon, turizmde sürdürülebilir kararlılık uygulanması için bir ön koşuldur.
Eko-turizm her ulus, bölge ve turizm merkezi için özel bir turizm politikası, stratejisi ve programına ihtiyaç duymaktadır. Başka yerlerin turizm politikalarının ve stratejilerinin kopyalanması sürdürülebilir sonuçlar almak için yeterli olmayacaktır. Ayrıca, eko-turizm doğal kaynakları korumalı ve yerel kültürlerin ve belirlenen alanların sürdürülebilir gelişimine katkıda bulunmalıdır. Turizm planlaması sektörün kendisi ile sınırlı olmamalı, yerli halkı ve diğer sektörleri de içermelidir. Bu planlama, öncelikleri, değerleri ve yerel halkın bilgilerini entegre etmeli, yerli halkın katılımını güçlendirmeli, takip ve kontrol mekanizmalarına imkan tanımalıdır. Sürdürülebilir eko-turizm, turizm kaynağı çevresindeki ve içindeki sınırları oluşturabilmek için kriterler ortaya koymalıdır. Bu kriterler eko-turizm merkezini rezerve edilmiş alanlara, düşük ya da orta derecede etkilenen paylara bölecek şekilde düzenlenmelidir. Bu kriterlere kesinlikle tüm taraflar uymalıdır.
Doğa kaynaklı turizm türü olarak bilinen “eko-turizm”, doğal çevreyi tahrip etmeyen, çevre kaynaklarına zarar vermeyen ve hatta kullanılan doğal kaynakların sürekli korunmasına ve doğru işletilmesine katkıda bulunan turizm türü olarak tanımlanmaktadır. Bu özelliklere sahip turistlere de ‘eko turist’ denilmektedir. Eko-turizm birçok yerde “ekolojik turizm” olarak aynı anlamda kullanılmaktadır. Eko-turizm doğa ile iç içe olan turizm türüdür. Eko-turizme katılanlar bitki türlerini incelemekte, kuşları gözlemlemekte, yürüyüş vb. aktiviteler yaparak bu turizm türünden istifade etmektedirler. Eko-turizmin dikkat çekici tanımlarından birini yapan “Doğa İçin Dünya Fonu (WWF)” eko-turizmi; vahşi doğa çevresinde doğal çevreye en az etkide bulunan ve bu arada yerel topluluklara ekonomik fayda sağlayan turizm türü olarak tanımlamıştır. Tanımlar nasıl olursa olsun, eko-turizm hakkında üzerinde fikir birliği bulunan temel karakteristik özellikler şöyle sıralanabilir;
-Doğa temelli olması (ziyaretçiler doğal alanlardaki doğal ve geleneksel kültür unsurlarını gözlemliyor ve anlamaya çalışıyorlar)
– Bio çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması,
– Yerel toplumların refahını desteklemesi,
– Olumsuz çevresel ve sosyo-kültürel etkilerin en aza indirgenmesi için aktivitelerin hem turistler, hem de yerel halkın sorumluluğunda düzenlenmesi,
– Yenilenemez kaynakların minimum kullanımını gerektirmesi ve
-Yerel mülkiyetin ve yerel topluma dönük istihdam imkanlarının üretilmesini öngörmesi, noktalarında toplanmaktadır.
Eko-turizm merkezlerinde yer alan konaklama üniteleri de ortalama 100 yatak kapasitesine sahiptir. Yani, küçük otel veya ağırlıklı olarak butik otellerdir. Bu alanda çalışan seyahat acentaları/tur operatörlerinin de ağırlık olarak küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğunu söyleyebiliriz. Bu turizm türünde ziyaretçilere bölgenin eko-sistemi, yerel kültürler ve sürdürülebilirlik konularında yapılan bilgilendirmeler büyük önem taşımaktadır. Yerel halk eko-turizmden en fazla etkilenecek ve en fazla kaybedebilecek kesimdir. Buradaki kaybı en aza indirmek için; eko turistik bölgelerde yerel örgütler, sivil toplum kuruluşları, ya da küçük ve orta ölçekli girişimcilerle işbirliğine gitmek şarttır.
Taşıma kapasitesi, kaynaklara negatif etki yapmadan, ziyaretçi tatminini düşürmeden veya yöre toplumu ekonomisi ve kültürü üzerine istenmeyen etkiye neden olmayan maksimum kullanım olarak tanımlanabilir. Taşıma kapasitesi kavramının ilk uygulama alanı mühendislik ve mimarlıktır. Bu alandaki çalışmalarda, taşıma kapasitesi kavramından, fiziki yapıların kapasitesini belirlemek amacıyla bir planlama aracı olarak yararlanılmıştır. Turizm taşıma kapasitesini, bir alanın turistleri, yeni turistik tesis ve etkinlikleri belli bir düzeye kadar karşılama yeteneği olarak da tanımlanabilir. Turizme uygun taşıma kapasitelerini ekonomik, psikolojik, çevresel ve sosyal olarak sınıflandırabiliriz. Taşıma kapasitesinin belirlenebilmesi için öncelikle psikolojik, ekolojik, ekonomik ve sosyal özelliklerin çok iyi incelenmesi gerekmektedir. Taşıma kapasitesi çalışmaları, kavramın çok boyutluluğu nedeniyle disiplinler arası yürütülmelidir. Taşıma kapasitesi, sayıları içeren bir formül değildir. Kabul edilebilir değişiklik sınırları yol gösterici olarak algılanmalıdır. Taşıma kapasitesi, çevresel etki değerlendirmesi ile birlikte kullanıldığında yöneticiler ve planlamacılar için turizmin olumlu gelişmesini sağlayacak güçlü bir araçtır.
6 Aralık 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası ile Balıkesir’in de Büyükşehir Belediyesi statüsüne geçmesi noktasında Ayvalık’taki iki ilçe belediyesi kapanmış (Küçükköy ve Altınova) ve bu iki ilçenin de Ayvalık nüfusuna eklenmesi ile kış nüfusu 60-65 bin kişi olarak saptanmıştır. Bu nüfus özellikle yazın (Haziran-Temmuz-Ağustos) 400-500 binler çıkmakta ve her anlamda yörenin taşıma kapasiteleri zorlanmaktadır. Doğal olarak kış nüfusuna göre dizayn edilmiş yerel hizmetler (elektrik, su, zabıta, güvenlik, trafik vb. gibi) yaz aylarında zorlanmakta veya aksamaktadır. Bu noktada yerel yönetimlerin elini güçlendirmek için ilave personel istihdamı noktasındaki bürokratik ve yasal engeller kaldırılmalı ve turistik destinasyonlardaki yerel istihdam teşvik edilmelidir. Bu yapıldığı taktirde turistik yörelerdeki sürdürülebilir turizm ve kalkınma ilkeleri daha kolay uygulanabilir hale gelecektir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir diğer uygulama ise; turistik destinasyonları geçici olarak kullanan yerli ve yabancı turistlerin ekolojik çevreye karşı olan tutum ve davranışlarıdır. Burada temel amaç korunarak kullanma ilkesi olmalıdır.
Tüm dünyada “sürdürülebilir bir turizm” beklentisi ve umudu ile tüm turizm paydaşlarına iyi bir sezon dilerim.
Faydalanılan Link;