Turizmde yapılan son yapılan bilimsel verilere göre; turizm fuarlarının eski cazibesinin yavaş yavaş kaybolduğu şeklindedir. Bu düşünceyi doğrulayan bir kaç istatistiki veriyi sizlerle burada paylaşmak isterim. Örneğin; ITB Berlin Turizm Fuarına katılan kurum sayısı her geçen yıl kademeli olarak düşmektedir. Bu fuara, 2011 yılında katılan kurum sayısı; 11.163 iken, 2012’de 10.644,  2013’de 10.086, 2014’de 10.147 ve 2015 yılında ise 10.096’a düşmüştür. Günümüzün reklam ve pazarlama şirketleri bu düşüsün ana nedeninin “internet, sosyal medya ve blog pazarlama yöntemleri” olduğunu ifade etmektedir.

26-29 Ocak 2017 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen dünyanın turizm alanında 5. büyük fuarı olan 21. Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’na (EMITT)  geçtiğimiz yıl 77.750 tatilci olmak üzere toplam 142.100 kişinin katıldığı tespit edilmiştir. Bu yıl da sayısal verilerin ortalama bu rakamlarda veya biraz altında olacağı öngörülmektedir. Ulusal ve uluslararası fuarlara katılımın düşüş nedenleri; digital pazarlama, mobil teknolojiler, sosyal medya, web sayfaları ve seyahat bloger’larıdır. Bu tezimizi doğrulayan en önemli bulgu; EMITT fuarının açılış günü yapılan “Yeni Hedefler ve Staratejiler” panelidir. Bu panelde; Avrupa Otel, Restoran ve Kafeler Birliği (HOTREC) Başkanı Susanne Klaus Winkler ve Almanya Seyahat Birliği (DRV) Başkanı Norbert Fiebig turizm sektörünü bekleyen iki önemli tehlikeden bahsetmiştir. Aslında tüketici açısından bakıldığında bunların bir tehlike değil, aynı zamanda bir fırsat olduğu anlaşılacaktır. Belirtilen bu iki tehlikeden biri “Airbnb” yani otelcilere kök söktüren ve ev turizmi yapan global şirketin büyümesi ve kural tanımazlığıdır. İkinci büyük tehlike ise; on line seyahat şirketlerinin (booking.com ve expedia.com gibi) dünya turizm pazarının neredeyse tamamını ele geçirmesi ve klasik seyahat acentacılığı yapan işletmelerin hızla piyasadan çekilmesidir. Winkler ve Fiebig; bu iki ana faktörün ortaya çıkmasının temel sebebini “digitalleşme” ve  “mobil teknolojilerin yaygınlaşması” olarak ifade etmiştir. Bir diğer değişle; tüketicilerin bu teknolojileri ve seyahat portallarını kullanarak turizme yön verdiğini ifade etmiştir. Aynı ikili dünya turizminin önündeki en büyük tehlikenin de turistin ve destinasyon güvenliğinin sağlanması olarak belirlemiştir.

Son yıllarda sosyal medya kullanımı diğer sektörlerde olduğu gibi turizm sektöründe de tanıtım, pazarlama ve iletişim alanında etkisini artırarak devam ettirmektedir. Ancak son birkaç yıl her sektörde olduğu gibi turizm sektöründe de sosyal medya türevlerinden birisi olan bloglar; sosyal medya ve SEO’ya göre daha yüksek web sayfası trafiği yaratmaya başlamıştır. Yapılan bilimsel çalışmalara göre;  mevcut kullanılan pazarlama yöntemlerine nazaran bloglar yüzde 60 daha az maliyetlidir ve daha etkindir. Yeni tür pazarlama, müşterilerin tavsiye, ilham almak ve eninde sonunda sizden satın almak için onları cezbetme sanatı olarak ifade edilmektedir. Bu süreç blog’a daha fazla işlev yüklemektedir. Blog; artık tüteticiyi en etkili cezbetme ve satın alma yönünde reflekse geçirme tekniğidir. Bu tekniğin getirisini keşfeden endüstriler; blog dünyasında adeta bir çığ yaratarak,  (oteller de dahil)   her gün 2 milyon blog’un internete yüklenmesine yol açmışlardır. Bu konunun önemini kavrayan turistik destinasyonlar tüketicilerin dikkatini çekmek için, yemek, seyahat, bölgeye ulaşım, turistik çekicilikler gibi farklı yaşam alanlarında ayrı ayrı blog’lar oluşturmaktadır.

Bu noktada Ayvalık turizmi için özellikle sosyal medya ve türevleri, blog’lar ve web sayfaları daha çok ön plana çıkarılmalı ve daha etkin kullanılmalıdır. Eğer Ayvalık destinasyonun kalabalıklardan sıyrılıp dikkat çekmesini istiyorsak, kaliteli, dikkat çeken bloglar yazmalı ve düzenli olarak paylaşmalıyız. Bu bağlamda, özellikle bloglar yardımıyla artık alternatif konaklamada amaç daha nitelikli turisti çekmektir. Yine önemli tatil siteleri yardımıyla (tripadvisor, booking.com, tripbase ve travelife gibi)  internetten gideceğiniz sokağa kadar her yeri görebileceğiniz (google.map gibi) portallar yardımıyla tatil yeri bulma, seçme ve satın alma işlemi oldukça kolaylaşmıştır. Diğer bir deyişle; tatil bireyselleşmiş ve aynı zamanda özgürleşmiştir. Özgür seyahat ve tatil kullanıcıları; ağırlıklı olarak gittikleri noktalarda ev kiralamayı veya küçük otellerde (özellikle butik otellerde) kalmayı tercih etmektedirler. Bu trend önümüzdeki onlu yıllarda özelikle sosyal medyanın da katkısı ile artacak gibi görünmektedir. Bu eğilimin bir diğer artma nedeni ise; mobil teknolojilerdir. ‘Milenyum gençliği’ olarak tanımlanan grupların mobil teknolojilere talebi her geçen gün artmaktadır. Bu gruplar; bağımsız hareket etmekte, sosyal medyayı ve mobil teknolojileri çok iyi kullanmakta ve çevreye duyarlı uygulamaları aramaktadırlar.  Bu talebi gören ve işletmelerini özellikle ekolojik uygulamalara açan butik otel işletmeleri; bu sektörün yeni moda markaları olacaktır.

Ayvalık’ın özellikle Cunda’nın marka değerlerinden biri; “Despotun Evi”  veya diğer adıyla “Papazın Evi’dir.” Bu yapı; uzak kıyılardan bile kendini gösteren ve Cunda Adasını denizden ilk girişte bütün ihtişamı ile sizi karşılayan ve bu haliyle bile Cunda Adası’nın güçlü geçmişinin izlerini görebileceğiniz bir konumdadır. Osmanlı’nın Ayvalık’lı Ortadoksu’ndan kalma Cunda’daki Osmanlı Dönemine ait bu tarihi yapı yeni sahipleri ile tekrar ayağa kalkmayı beklemektedir.

Günümüze kadar bozulmuş olsa da varlığını koruyan bu bina, için de tarihi barındırmakla beraber ziyaretlere açıktır. Hala devam eden rivayetlere göre Despot’un öldürüldüğü gece yerini söylemediği hazine hala bulunamamıştır. Çeşitli rivayetler ve tarihi barındırma özelliğiyle ilgi çeken bina her yıl turistik aylarda revaçta olmakla beraber, komşu ülkeYunanistan halkının büyük ilgisini çekmektedir. Birçok Yunan tarihi kaynaklarda bu bina hakkında bilgiler mevcutken, Osmanlı arşivlerinde az sayıda yeralan bilgiler bulunabilmekte fakat bunlar da oldukça ilgi çekmektedir.

Despot Evi’nin hikayesi şöyle başlamaktadır; Despot, Yunanistan’ın devlet olduğu gün Rum halkının sevinçten verdiği bağışlardan çok para kazanmıştır. Ve o paraları doğum yeri olan Yunda’ya (AlibeyAdası) getirmiştir. Getirmiş olduğu paraların bir kısmıyla sahildeki binayı inşa ettirmitir. Despot Evi sarımsak taşından 1862 yılında inşa edilmiştir. Despot, gelirken yanında getirmiş olduğu paralarla rahat bir yaşam sürmüş ancak 1877 yılının Ocak ayında baskın yapan hırsızlar kendisini öldürmüşlerdir. Bir rivayete göre; evde buldukları altın, gümüş kupalar ve 15.000 Osmanlı lirasını da alarak kaçmışlardır. Bir rivayete göre ise; Despot, bütün sıkıştırmalara rağmen adaya gelirken yanında getirmiş olduğu altınların yerini söylememiştir. Despot; ölümünün ertesi günü büyük bir cenaze merasimiyle Taksiyarhis Kilisesinin apsisi dışına gömülmüştür. Despot’un ölümünden sonra Osmanlı Devleti Sine Kilisesi’nden Despot Evi’ni satın alarak Hükümet Binası ve daha sonra da Öksüz Yurdu olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1915 yılında Rum baskınından sonra adaya gönderilen Teftiş Heyeti, Yunda (Alibey Adası)  ve Ayvalık halkının baskına destek verdiklerini, Osmanlı Devletine karşı isyan halinde olduklarını rapor edince, Yunda (Alibey Adası)  ve Ayvalık’taki Rumlar Susurluk içlerine gönderilmiştir. Osmanlı Devleti, dâhili ve harici problemlerle uğraşırken sürgüne gönderilenler yavaş yavaş eski yerlerine dönmeye başlamış ve 1919 yılında Yunan ordusunun İzmir’e çıkarma yapması ile sürgündeki bütün Rumlar kimseden müsaade almadan eski yerlerine dönmüşlerdir. Yunanistan’ın Anadolu’ya hâkim olacağını düşünen bölge Rumları, Osmanlı Devletinin malı olan Despot Evi’ni 1921 Eylülünde “öksüz yurdu” olarak kullanmaya başlamışlardır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ile Rumlar bölgeden ayrılınca, mübadeleyle gelen Türkler aynı binayı hem ilkokul hem de öksüz yurdu olarak kullanmaya başlamıştır. 1980 yılında Öksüz Yurdu yeni binasına taşınınca Despot’un Evi kapılar kapatılmış olmasına rağmen yangın merdivenlerinin kaldırılmamış olması ile çocukların ve hırsızların içeriye girmesine neden olmuş ve bina adeta yağmalanmıştır.

Maliye Bakanlığı’nın 13.05.2013 gün ve 481 sayılı Olur’u ile Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilen tarihi yapı; Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’nün “Turizm Yatırımcılarına Kamu Taşınmazı Tahsis Şartnamesi” çerçevesinde 2014 yılında 49 yıllığına tahsise çıkmış ve Polat Şirketler Grubu (Konya) tarafından aslına uygun restore edilmek ve butik otele çevirmek amacıyla satın alınmış ve 30 odalı bir butik otele dönüştürülmüştür.

Bu site, size daha iyi bir tarama deneyimi sunmak için tanımlama bilgilerini kullanır. Bu web sitesine göz atarak, çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Kişisel bilgileriniz üçüncü şahıslarla paylaşılmaz, reklam ve pazarlama amacıyla kullanılmaz.